Avrupa Birliği’nin (AB) lokomotif ülkesi konumunda olan Almanya’nın Federal Meclis seçimleri, 24 Eylül 2017 tarihinde sona erdi. Federal Meclis seçimlerinde Almanya Federal Cumhuriyeti’nin 19. dönem Federal Meclisi’in (Bundestag) 709 üyesi belirlendi. Almanya Anayasası’na göre, Federal Meclis, Almanya Federal Cumhuriyeti’nin en yüksek yasama organıdır (mad. 38). [1] Almanya Federal Seçim Yasası’nda Federal Meclis’in üye sayısı en az 598 olarak belirtilmiştir, ancak bu rakam yükseltilebilir (mad. 1). [2] Seçimde 299 milletvekili seçmenlerin ilk oylarıyla direkt olarak seçilir. Seçmenlerin ikinci oyları ise partilerin eyalet listelerine verilir, partilerin meclisteki milletvekili sayıları aldıkları ikinci oy oranına bağlıdır. 2013’teki seçimlerde Federal Meclis’e 631 milletvekili seçilirken, söz konusu seçimlerde milletvekili sayısı 709 olmuştur. Böylece, 709 milletvekiliyle 19. dönem Federal Meclisi Almanya tarihindeki en kalabalık meclislerden birisi olacaktır.
Almanya Federal Seçim Kurulu’nun resmi sonuçlarına göre, ülkedeki 61.688.485 kayıtlı seçmenin 46.976.341’i oy kullanmış ve katılım oranı %76,2 olarak gerçekleşmiştir. [3] Bu oran göreceli olarak önceki iki Federal Meclis seçimlerine göre daha yüksektir. Örneğin, 2009 yılında Federal Meclis seçimlerine katılım oranı %70,8 iken 2013 yılında ise Federal Meclis seçimlerine katılım oranı %71,5’e yükselmiştir [4] [5]. Tarihsel süreçte seçimlere katılım oranına baktığımızda 1976 yılından bu yana Almanya’da Federal Meclis seçimlerine katılım oranı genellikle %70’ten aşağıya inmemiştir. [6]
2017 Federal Meclis seçimlerine 42 parti katılmış olup bu rakam 1990 yılında Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesinden bu yana en yüksek sayıdır. Söz konusu seçimlerin diğer bir özelliği ise 16 partinin seçimlere ilk kez katılmasıdır. [7] Almanya’da 42 siyasi parti içinden sadece 6 parti yüzde 5’lik barajı geçerek 19. dönem Federal Meclis’e girmeyi başarabildi. Almanya Federal Seçim Kurulu’nun resmi sonuçlarına göre, Hristiyan Demokrat Birliği (CDU) 12.447.656 (%26.8) oy alarak Federal Meclis’te 200 sandalye, Sosyal Demokrat Partisi (SDP) 9.539.381 (%20.5) oy alarak Federal Meclis’te 153 sandalye, Almanya için Alternatif (AfD) 5.878.115 (%12.6) oy alarak Federal Meclis’te 94 sandalye, Hür Demokratik Parti (FDP) 4.999.449 (%10.7) oy alarak Federal Meclis’te 80 sandalye, Sol (DIE LINKE) 4.297.270 (%9.2) oy alarak Federal Meclis’te 69 sandalye, Birlik 90/Yeşiller (Bündnis 90/Die Grünen) 4.158.400 (%8.9) oy alarak Federal Meclis’te 67 sandalye ve CDU’nin kardeş partisi Hristiyan Sosyal Birliği (CSU) 2.869.688 (%6.2) oy alarak Federal Meclis’te 64 sandalye kazandılar. Seçim sonucunda, iki kardeş parti CDU ve CSU’den oluşan Hristiyan Birliği’nin (CDU/CSU) adayı Angela Merkel, SDP’nin adayı Martin Schulz’u geride bırakarak dördüncü kez Almanya Başbakanı görevine seçildi. [3]
Özellikle, CDU lideri Angela Merkel’in dördüncü kez başbakanlık koltuğuna oturması, CDU’nin hatta Hristiyan Birliği’nin söz konusu Federal Meclis seçimlerindeki en büyük galibiyeti olarak nitelendirilebilir. Çünkü Angela Merkel’den önce sadece Konrad Adenauer ve Helmut Kohl böyle bir başarı elde etmişlerdir. Fakat bu galibiyete rağmen, CDU’nin bir önceki seçimlere göre %7.4’lük oy kaybı yaşayarak 1949 yılından bu yana en düşük seviyede oy kazanmış olması, CDU’nin hatta Hristiyan Birliği’nin söz konusu seçimlerdeki bir “yenilgisi” olarak ifade edilebilir. Öte yandan, CDU’nin kardeş partisi CSU de bir önceki seçimlere nazaran %1.2’lik oy kaybına uğramıştır. 2013 yılında kurulan Koalisyon hükümetine ortak olan SDP ise, söz konusu seçimlerde ikinci sırada yer almasına rağmen, tarihinin en ağır oy kaybını yaşamıştır. Bu büyük yenilginin ardından SPD Başkan yardımcısı Manuela Schwesig, muhalefete geçeceklerine yönelik açıklamalarda bulundu. [8] Ayrıca, aşırı sağcı olarak nitelendirilen AfD’nin %12.6’lık oy oranı ile üçüncü güç olarak ilk defa Federal Meclis’te yer almayı başarması, söz konusu seçimlerin beklenmeyen bir sonucudur. Nitekim 2013 Federal Meclis seçimlerine %5’lik seçim barajına takılarak tarihinde ilk kez Federal Meclis’e girememiş olan FDP için, söz konusu seçimlerde %10.7 oy alarak tekrar Federal Meclis’e girebilmesi, büyük bir kazanç sayılabilir. Bir önceki seçimlere nazaran kazandığı oy oranı %0.6’lık artış göstermesine rağmen, Sol parti Federal Meclis’teki 3’üncü parti konumunu koruyamadı. Birlik 90/Yeşiller ise, bir önceki seçimlere nazaran %0.5’lik artışla oylarını artırmayı başarsa da, Federal Meclis’teki sonuncu parti oldu. Tüm bu sonuçlar ele alındığında, 1945’ten bu yana aşırı sağcı bir parti olarak ilk defa Federal Meclis’e giren AfD’nin bu seçimden en kazançlı çıkan parti olduğunu belirtebiliriz.
Görüldüğü üzere, dünyanın gözünü çevirdiği Almanya Federal Meclis seçimlerindeki değişik sonuçlar, Almanya ve dünyada tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Çünkü Almanya Federal Meclis seçimlerinin beklenmeyen sonuçları birçok sorunu beraberinde getirebilir. Dünyanın ABD, Çin ve Japonya’dan sonra dördüncü ve AB’nin ise en büyük ekonomisi olan Almanya’daki genel seçimin sonuçları, yeni kurulacak hükümetin politikaları ve olası etkileri bağlamında sadece Almanya ve AB’yi değil, uluslararası arenada diğer birçok ülkeleri de yakından ilgilendirmektedir.
Özet olarak, Almanya Federal Meclis seçimlerinin sonuçlarına yönelik yukarıdaki değerlendirmelerde bulunarak, seçim sonucunun getireceği olası etkilerini ve yeni dönemdeki Almanya politikasının önceliklerini aşağıdaki birkaç noktada inceleyebiliriz. İlk olarak, seçim sonucunun getireceği olası etkiler açısından şunları söyleyebiliriz: 1) Koalisyon hükümeti kurma süreci uzayabilir. Almanya Anayasası’na göre, Federal Meclis seçimlerinden en geç 30 gün sonra yeni hükümetin görevine başlaması gerekmektedir, yani 24 Ekim 2017 tarihinde 19. Dönem Federal Meclis’in ilk genel kurul toplantısı yapılması lazımdır. Bu yüzden, tek başına hükümet kurma şansını kaybeden CDU, en kısa sürede diğer partilerle koalisyon kurmak zorundadır. SPD’nin tarihinin en büyük yenilgisine uğradıktan sonra muhalefete geçeceğini açıklaması, Hristiyan Birliği’nin SPD’yle koalisyon hükümeti kurma olasılıklarını masadan kaldırmıştır. Dolayısıyla, Hristiyan Birliği, FDP ve Birlik 90/Yeşiller’le birlikte koalisyon hükümeti kurulabilir. Ama Hristiyan Birliği, FDP ve Birlik 90/Yeşiller’in programları arasında önemli farkların olması nedeniyle, olası koalisyon kurma görüşmeleri oldukça uzayabilir. 2) Siyasi rekabet artabilir. Şu an ikinci büyük parti konumunda olan SPD’nin muhalefete geçebilecek olması, Federal Meclis’teki partiler ve milletvekilleri sayısının çoğalması ve esas olarak sağ popülist AfD’nin üçüncü güç olarak Federal Meclis’e girmesi, yeni dönemde Almanya’daki siyasi rekabetin yükseleceğini göstermektedir. Bu durum hem dördüncü kez başbakanlık koltuğuna oturan Angela Merkel için hem de partisi CDU için yeni bir zorluktur. Çünkü şu ana kadar CDU’nin karşısında böyle bir muhalefet yoktu. 3) Aşırı sağ yükselebilir. Neredeyse 5.878.115 seçmenin oyunu alarak Federal Meclis’ten 94 sandalye kazanması, sadece Şubat 2013’te kurulan AfD’nin kısa dönemde oldukça hızlı yükselmeye başladığının bir işaretidir. Son yıllarda gerek Almanya gerekse AB’de aşırı milliyetçi, göç ve İslam karşıtı bir duruşun ortaya çıkması ve yükselmesi, AfD’nin hızla yükselmesi için bir ortam yarattığını ifade edebiliriz. Örneğin, Avusturya’da Heinz Christian Strache’nin aşırı sağcı Avusturya Özgürlük Partisi’nin (FPÖ) yükselişi, Hollanda’da Geert Wilders’in aşırı sağcı Özgürlük Partisi’nin (PVV) parlamentodaki koltuk sayısını artırması, İsveç’te Jimmie Akesson’un liderliğindeki göç ve İslam karşıtı İsveç Demokratları Partisi’nin (SD) üçüncü büyük parti olması ve Fransa’da Marine Le Pen’in aşırı sağcı Fransa Ulusal Cephe Partisi’nin (FN) etkisinin artması, Almanya’da ise AfD’nin yükselmesine yol açtığı söylenebilir. Diğer yandan, 2015 yılında ortaya çıkan mülteci krizi, AfD’nin hızlı ve çok sayıda destekçi bulmasına neden olduğunu söylemek gerekir. Böyle bir ortam AfD’nin Almanya Federal Meclis seçimlerinde kazanç sağlaması ve aynı zamanda ülkedeki aşırı sağın daha da yükselmesini sağlaması mümkündür.
Yeni dönemdeki Almanya politikasının öncelikleri açısından bakıldığında, ülkede ekonomik istikrarın sağlanması, Almanya ve AB’deki mülteci krizi, Almanya-ABD ilişkileri ve Almanya-Türkiye ilişkileri gibi bölgesel ve küresel önem kazanan konular Almanya’da kısa zamanda kurulacak olan koalisyon hükümetini bekleyen önemli konular arasında yer almaktadır. Bu da demek oluyor ki Almanya Şansölyesi olarak dördüncü kez seçilen Angela Merkel için de, birinci parti konumunu koruyan CDU için de, yeni dönemin kolay olmayacağını belirtmek gerekir.
Kaynaklar:
Not: Bu blogda ifade edilen görüşler yazarın kendi görüşleri olup Enstitü’nün yayın politikasını yansıtmamaktadır.
Ömirbek Hanayi Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Avrasya Araştırma Enstitüsü’nde araştırmacı olarak görev yapmaktadır. 2009 yılında Çin’in Minzu Üniversitesi Kazak dili ve edebiyatı Fakültesini tamamlamıştır. 2008-2009 yılları arası Justus Liebig Giessen Üniversitesin’in Türkoloji Bölümüne değişim öğrencisi olarak katılmıştır. 2010 yılında Justus Liebig Giessen Üniversitesin’in Türkoloji Bölümüne giren Ömirbek Hanayi 2010-2012 yılları arası “Kasachisch im postsowjetischen Kasachstan” adlı proje üzerinde çalışmıştır.