Çin’in son 20-30 yıldaki hızlı ekonomik gelişmesi, aynı zamanda ülkenin uluslararası sistemdeki sorunlarda sorumluluğunun artmasını da beraberinde getirmiştir. Bazı bölgesel ve küresel sorunların çözümünün, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) Daimi üyesi ve Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’na (NPT) katılan ülke olarak Çin’in daha çok sorumluluğunu ve aktif olarak katılmasını gerektirmesi, Çin dış politikasının beş temel prensibi arasında yer alan “başka ülkelerin içişlerine karışmama” prensibinin artık rafa kaldırılmasını gerekli kılmaktadır. Bu açıdan, Çin’in karşı karşıya kaldığı sorunlardan biri Kore Yarımadası’nda yaşanan gerilimdir. Bu konuda Çin, bir yandan, yıllardır önemli müttefiki olan Kuzey Kore’nin içişlerine karışmaması gerekse de, öte yandan BMGK Daimi üyesi olarak Çin’in nükleer silahların çoğalmasını önlemesi ve BMGK’nin Kuzey Kore’ye yönelik yaptırımlarını desteklemesi gerekmektedir.
Diplomatik açıdan ilk olarak 6 Ekim 1949 tarihinden itibaren başlayan Çin-Kuzey Kore ilişkileri, birkaç yıl öncesine kadar ortak tarihsel ve ideolojik bağları nedeniyle daha yakın bir müttefik içerisinde devam etmiştir. [1] 1950-1953 yıllarında yaşanan Kore Savaşı’na Çin ordusunun Kuzey Kore’ye yardım amaçlı katılmasıyla pekişen Çin-Kuzey Kore ilişkileri, iki ülke arasında 11 Temmuz 1967 tarihinde imzalanan “Çin-Kuzey Kore Dostluk, İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşması”yla önemli bir döneme girmiştir. 1981 yılında ve 2001 yılında yenilenen söz konusu anlaşma, iki ülke arasında sağlanan mutabakata göre 2021 yılına kadar geçerlidir. [2] Anılan anlaşmanın yanı sıra, bugüne kadar Çin-Kuzey Kore arasında Ticari Denizcilik Anlaşması, Hava Ulaştırma Anlaşması ve Konsolosluk Sözleşmesi gibi bir dizi anlaşma ve sözleşmeler imzalanmıştır. Ayrıca her yıl çeşitli alanları kapsayan ikili işbirliği programları da imzalanmaktadır. Dolaysıyla iki ülke siyasi, ekonomi, askeri, kültür, eğitim, bilim ve teknoloji, spor ve diğer çeşitli alanlarda yakın işbirliği ve eşgüdüm içerisinde bulunmaktadırlar. Kuzey Kore’nin başkenti Pyongyang’de Çin Büyükelçiliği ve Chongjin şehrinde Çin Başkonsolosluğu, Çin’in başkenti Pekin’de Kuzey Kore Büyükelçiliği, Shenyang’da ve Hong Kong’da Kuzey Kore Başkonsolosluğu faaliyet göstermektedir. [3]
Bilindiği gibi başlangıcı 1950’lere dayanan Çin-Kuzey Kore ikili ilişkileri, iki ülkenin bu zamana kadarki ortak işbirliklerinden dolayı oldukça yakınmış gibi görünmesine rağmen, Çin-Kuzey Kore arasında anlaşmazlıklar da söz konusudur. Çin-Kuzey Kore ilişkilerindeki anlaşmazlığın temelinde Kuzey Kore’nin nükleer silah geliştirme sorunu nedeniyle şiddetlenen Kore Yarımadası gerginliği yer almaktadır. Aslında Soğuk Savaş’ın sona vermesi ve Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucunda ortaya çıkan jeopolitik durumun Çin-Kuzey Kore arasında ilk büyük anlaşmazlığa yol açtığı söylenebilir. Zaten 1978 yılından itibaren reform ve dışa açılma politikasını uygulamaya başlayan Çin, Soğuk Savaş’ın sona vermesiyle beraber “Çin değerleri ile sosyalizm” politikasını yürürlüğe koyarak hem ekonomik hem siyasi olarak dünyaya daha fazla açılma kararı almıştır. Dolaysıyla ülkenin ekonomik gelişmesi önündeki engelleri ortadan kaldırmayı hedefleyen Pekin yönetimi Batı ülkeleri ile ilişkilerini iyileştirmeye çalışırken, 1950’lerden itibaren Kuzey Kore’ye karşı ABD ile ittifak içinde bulunan Güney Kore ile de 1992 yılında resmi diplomatik ilişki kurmuştur. Çin’in Güney Kore ile diplomatik ilişki kurması, Çin-Kuzey Kore ilişkilerinde ilk anlaşmazlığa neden olmuştur. Hatta Kuzey Kore lideri Kim Il Sung Tayvan ile diplomatik ilişki kurabilecekleri yönünde açıklama yapmıştır. Bu bağlamda 2000 yılında Çin, olimpiyatlara ev sahipliği yapmak için Uluslararası Olimpiyat Komitesi’ne (IOC) başvuru yaptığında Kuzey Kore Çin’e karşı oy kullanmıştır. [4] [5]
Nitekim 1992-1999 yıllarında iki ülke arasında üst düzey ziyaretler gerçekleşmemiştir. Bu dönemde Kuzey Kore, ABD, Japonya ve Güney Kore arasında devam eden Kuzey Kore nükleer sorununa ilişkin ikili ve çoklu görüşmelere Çin tarafı katılmamıştır. Sadece 3-7 Haziran 1999 tarihlerinde Kuzey Kore Yüksek Halk Meclisi başkanı Kim Yong-nam’ın Çin’e resmi ziyareti ve 5-9 Ekim 1999 tarihlerinde Çin Dışişleri Bakanı Tang Jiaxuan’ın Kuzey Kore’ye resmi ziyareti, Çin-Kuzey Kore ilişkilerinin normalleşmesine işaret etmişti. Daha sonra Kuzey Kore lideri Kim Jong-il’in 2000 ve 2001 yıllarında Çin’e yaptığı resmi ziyaretleri sonucunda, Çin-Kuzey Kore ilişkileri tekrar iyileşmeye başlamıştır. [6] [3]
2002 yılında ortaya çıkan Kuzey Kore’nin uranyum zenginleştirmesine ilişkin tartışmalardan sonra, 2003 yılında Kuzey Kore NPT’den çekilmiştir. Kore Savaşı’ndan itibaren Kuzey Kore’ye karşı Güney Kore’yi destekleyen ABD ve Japonya, Kuzey Kore’nin nükleer silah geliştirme ve balistik füze denemelerini büyük bir tehdit olarak algılayarak, Çin’den ekonomik gücünü kullanma suretiyle Kuzey Kore’nin nükleersizleştirilmesi konusunda katkıda bulunmasını istemiştir. Bu bağlamda 24 Şubat 2003 tarihinde ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell Çin’e resmi ziyaret gerçekleştirmiştir. [7] Kuzey Kore’nin nükleer silah sahibi olmasının hem Çin’in hem de Asya’nın güvenliğini ciddi bir şekilde tehdit edebileceğini savunan Pekin yönetimi, 2003 yılından itibaren Kuzey Kore nükleer krizine yönelik önce üçlü görüşmelerde (ABD, Kuzey Kore, Çin) ve daha sonra altılı görüşmelerde (ABD, Güney Kore, Kuzey Kore, Çin, Japonya ve Rusya) aktif rol oynamaya başlamıştır. Kuzey Kore nükleer krizine yönelik Çin, ABD ve Kuzey Kore arasındaki ilk üçlü görüşme, 23-25 Nisan 2003 tarihinde Çin’in öncülüğüyle Pekin’de gerçekleşmiştir. [8] Nisan 2003’ten Ekim 2007’ye kadar düzenlenen söz konusu üçlü ve altılı görüşmelerin Kuzey Kore nükleer krizi açısından çok önemli olduğu söylenebilir. Özellikle Kuzey Kore nükleer krizine yönelik altılı görüşmelerin çerçevesinde imzalanan 2005 yılındaki “19 Eylül Ortak Deklarasyonu”, 2007 yılındaki “13 Şubat Ortak Belgesi” ve “3 Ekim Ortak Belgesi” gibi önemli belgeler Kuzey Kore nükleer krizinin diyalog ve müzakere yoluyla barışçı bir şekilde çözülebilmesi açısından büyük önem teşkil etmişti. [8] Fakat bu anlaşmalar tam olarak uygulanmamıştır.
Kuzey Kore, söz konusu anlaşmalar ve BMGK kararlarında belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmemiş olmasının yanı sıra nükleer silah geliştirmeyi ve balistik füze denemelerini durdurmamıştır. Ancak 9 Ekim 2006 tarihinde Kuzey Kore ilk nükleer silah denemesini yapmıştır. Kuzey Kore’nin söz konusu nükleer silah denemesine karşı 9 Ekim 2006 tarihinde BMGK tarafından kabul edilen 1718 sayılı kararın yaptırımlarına Çin’in destek vermesi, Pekin yönetiminin Kuzey Kore nükleer krizi konusunda diplomasiden cezalandırmaya yönelik attığı ilk adım olmuştur. [9] Bu durum iki ülke ilişkilerinde tekrar gerginliğe yol açmıştır. 2008 yılında Güney Kore’de ve 2009 yılında ABD’de yeni başkanların göreve gelmesiyle Kuzey Kore nükleer krizi tekrar gündeme gelmiştir. 23 Nisan 2009 tarihinde altılı görüşmelerden çekildiğini açıklayan Kuzey Kore, 25 Mayıs 2009 tarihinde ikinci nükleer silah denemesini gerçekleştirmiştir. [8]
4-6 Ekim 2009 tarihlerinde Çin Başbakanı Wen Jiabao’nın Kuzey Kore’ye ziyareti ve Kuzey Kore lideri Kim Jong İl ile görüşmesinden sonra Çin-Kuzey Kore ilişkileri yeniden iyileşmeye başlamıştır. [10] Ama Kuzey Kore Lideri Kim Cong-İl’in 17 Aralık 2011 tarihinde vefatı sonrasında Kuzey Kore Devlet Başkanlığı görevine Kim Jong-un’ın gelmesinden bu yana Çin-Kuzey Kore ilişkilerinde belirli bir soğukluk söz konusudur. Bu açıdan hem 2011 yılında Kuzey Kore Devlet Başkanı olan Kim Jong-un’ın hem de 2013 yılında Çin Devlet Başkanı olan Xi Jinping’in hala görüşmemesi dikkat çekicidir. Nükleer silah geliştirme peşinde olan Kuzey Kore, Kim Jong-un göreve gelmesinden sonra 3 defa nükleer silah ve birçok da balistik füze denemesi gerçekleştirmiştir. Nitekim kısa zamanda Kuzey Kore’nin altıncı nükleer silah deneme olasılığı da tartışılmaktadır. [11]
9 Eylül 2016 tarihinde Kuzey Kore’nin beşinci nükleer silah denemesini yapması, Kore Yarımadası gerilimini son derece karmaşık ve hassas bir duruma getirmiştir. [12] Nitekim 8 Temmuz 2016 tarihinde ABD ve Güney Kore’nin ortak bir bildiri yayınlayarak THAAD sistemini Kore Yarımadası’nda konuşlandıracaklarını resmi olarak açıklamaları ve 30 Eylül 2016 tarihinde Seul yönetiminin THAAD sistemini konuşlandıracağı yeri resmi olarak belirlemesi, Kore Yarımadası geriliminden endişe duyan Çin’i daha çok rahatsız etmiştir. [13] Sonuçta Çin, bir yandan ABD ve Güney Kore’ye THAAD füze sistemini kurmayı durdurmaları yönünde, öte yandan Kuzey Kore’nin de nükleer silah geliştirmesini ve balistik füze denemesini durdurması yönünde çağrıda bulunmaktadır. Kore Yarımadası’nın nükleer silahlardan arındırılması hedefinde bulunduklarını öne süren Çin, sorunun çözülmesi ve Kore Yarımadası üzerinde barış ve istikrarın korunması için uygun olan diyalog ve istişare yolunda çaba harcamaktadır.
Kuzey Kore’nin son yılda artan balistik füze denemesine baskı oluşturmaya başlayan Çin’in, Kuzey Kore lideri Kim Jong-un’un üvey ağabeyi Kim Yong-nam’ın 13 Şubat 2017 tarihinde suikast sonucu öldürülmesinden hemen sonra Kuzey Kore’den kömür ithalatını durdurarak Kuzey Kore üzerinde baskı oluşturmada ilk önemli adım attığı söylenebilir. [14] Çünkü Kuzey Kore ekonomisinde kömür ihracatının büyük önem teşkil ettiği göz önünde bulundurulduğunda, Kuzey Kore kömürün tamamına yakınını ithal ettiği Çin’in bu ithalatı durdurması, Kuzey Kore üzerine büyük baskı yaratabilir. Son olarak, 6-7 Nisan 2017 tarihlerinde ABD Başkanı Donald Trump ile Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in ilk resmi görüşmesinden sonra ortaya çıkan değişikliklere bakıldığında, Çin-Kuzey Kore ilişkilerinin kısa dönemde iyileşmeyeceği söylenebilir. [15]
Sonuç olarak, son yıllardaki Çin-Kuzey Kore ilişkilerinde yaşanan soğukluk açısından bakıldığında, Kore Yarımadası geriliminde Çin’in aracılık rolünü üstlenmesi de kolay olmayabilir. Ama Pekin yönetimi bu konuda çok dikkatle hareket ederek Kore Yarımadası gerilimi ile ilgili tüm taraflarla olan diplomatik ve ekonomik ilişkilerini kullanarak sorunun masa başında çözülmesine çaba harcayacağı söylenebilir. Çünkü Kore Yarımadasında olası bir sıcak çatışma, soruna ilgili tüm tarafların özellikle de Çin’in zararınadır. 1) Çin ile 795 kilometre uzunluğunda ortak sınırı paylaşan Kuzey Kore’de olası bir sıcak çatışma sonucunda milyonlarca Kuzey Koreli mültecinin Çin sınırına akın etme olasılığı da Çin açısından büyük bir sorundur. 2) Böyle bir durumda Kuzey Kore’nin olası nükleer silah kullanımı, Çin’in toprak bütünlüğü ve ekolojik güvenliği açısından büyük tehdittir. 3) Zira Kore Yarımadası geriliminden dolayı bölgedeki ABD askerî varlığının artması da Çin’in ulusal ve bölgesel çıkarlarına zarar verecektir. 4) Son olarak, son yıllarda Tek Kuşak Tek Yol girişimi gibi büyük jeostratejik inisiyatifleriyle ülkesinin istikrarlı ekonomik büyümesini sağlayarak küresel etkisini arttırmayı hedefleyen Çin’in, istikrarlı ve güvenli bir bölgesel ortama ihtiyacı vardır. Bu yüzden Pekin yönetimi, hem Çin-Kuzey Kore ilişkilerinin hem de bölgesel ve küresel alanda başlıca krizlerden biri olan Kore yarımadasındaki sorunların daha da derinleşmesini ve bölgesel gerilimin artmasını önleme yolunda çaba harcamayı deneyecektir.
Kaynaklar:
Not: Bu blogda ifade edilen görüşler yazarın kendi görüşleri olup Enstitü’nün yayın politikasını yansıtmamaktadır.
Ömirbek Hanayi Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Avrasya Araştırma Enstitüsü’nde araştırmacı olarak görev yapmaktadır. 2009 yılında Çin’in Minzu Üniversitesi Kazak dili ve edebiyatı Fakültesini tamamlamıştır. 2008-2009 yılları arası Justus Liebig Giessen Üniversitesin’in Türkoloji Bölümüne değişim öğrencisi olarak katılmıştır. 2010 yılında Justus Liebig Giessen Üniversitesin’in Türkoloji Bölümüne giren Ömirbek Hanayi 2010-2012 yılları arası “Kasachisch im postsowjetischen Kasachstan” adlı proje üzerinde çalışmıştır.