Çeşitli dini ve etnik temelli bölgesel anlaşmazlıkların yanı sıra 1980-1988 yılları arasındaki İran-Irak Savaşı ve 1991 yılındaki Körfez Savaşı’na temel olan Basra Körfezi, günümüzde bölgesel sınırları aşarak küresel bir sorun haline gelen yeni bir krizin odak noktası durumundadır. 5 Haziran 2017 tarihinde, başını Suudi Arabistan’ın çektiği bazı körfez ülkelerinin Katar ile diplomatik ilişkilerini kestiklerini açıklamalarıyla ortaya çıkan Katar Diplomatik Krizi, Basra Körfezinden başlayarak Orta Doğu bölgesinde büyük bir kriz haline gelmiştir. Suudi Arabistan, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır’a sonradan Yemen ve Libya’nın da katılmasıyla bu ülkeler Katar ile tüm diplomatik ilişkilerini kesmelerinin yanı sıra ülkelerinin hava sahasını Katar’a kapatmış ve Katar diplomatlarının 48 saat içinde ülkelerinden ayrılmasını istemişti. Nitekim Katar’la diplomatik ilişkilerini kesen bu ülkeler, Doha merkezli Al Jazeera haber ajansının ülkelerindeki çalışma ruhsatının iptal edilmesine ve ofisinin kapatılmasına karar vermişti. Söz konusu ülkeler, Katar’la ilişkilerini kesmelerinin ana nedeni olarak Katar’ın İran’la yakın ilişki kurmaya başlamasını ve ülkenin bazı terör örgütlerine destek vermesini öne sürmekteyken ülkesine yönelik suçlamaların tamamının gerçek dışı olduğunu savunan Doha yönetimi ise bu suçlamaları yalanlamaktadır. [1] [2] Kısa sürede Orta Doğu’ya yayılmaya başlayan Katar Diplomatik Krizi, Ürdün’ün Katar’la diplomatik ilişkilerinin seviyesini düşürmesiyle, daha sonra da Afrika ülkesi olan Moritanya’nın ve Hint Okyanusu’ndaki adalar ülkesi olan Maldivler’in de Katar’a yönelik ablukaya katılmasıyla giderek büyümektedir. [3]
23 Haziran 2017 tarihinde Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn ve Mısır, Kuveyt hükümeti aracılığıyla 13 maddeden oluşan taleplerini Doha yönetimine ulaştırmış ve bu şartların 10 gün içinde yerine getirilmesini istemiştir. Söz konu ülkelerin Katar’a yönelik 13 maddelik taleplerinin arasında Katar’ın İran’la ilişkilerini azaltması, isyancı Husilere mali desteğin kesilmesi, Katar’daki Türk askeri üssünün kapatılması ve Al Jazeera medya kuruluşunun kapatılması da yer almaktadır. [4] Dört ülkenin ilettiği taleplerin “uluslararası hukuka aykırı ve Katar’ın egemenliğini ihlal eden talepler” olduğunu savunan Doha yönetimi talepleri reddetmiştir. [5]
Aslında, 23 Mayıs 2017 tarihinde Katar Resmi Haber Ajansı (QNA) tarafından yayınlanan ve Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani’ye atfedilen ABD ve İran hakkındaki açıklamaların söz konusu Katar Diplomatik Krizini tetiklediği söylenebilir. QNA’da yayınlanan haberin ardından yapılan açıklama ile Doha yönetimi QNA sitesinin siber saldırıya uğradığını ifade etmesine rağmen, Katar’ı “Orta Doğu’da terör örgütlerine destek vermekle” suçlayan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, Al Jazeera başta olmak üzere Katar yayın organlarını ülkelerinde yasaklama kararı almıştır. [6] QNA haberi çerçevesindeki tartışmalar, Suudi Arabistan başta olmak üzere diğer Körfez ülkeleri ile Katar arasında uzun süredir devam eden anlaşmazlığın bir belirtisi olarak görülebilir. Yıllardır devam eden ve 23 Mayıs itibariyle derinleşen bu anlaşmazlık, 5 Haziran’da Suudi Arabistan dâhil birkaç ülkenin Katar’la diplomatik ilişkilerini kesmesiyle bir kere daha açığa çıkmış oldu. Çünkü söz konusu ülkeler Katar’la diplomatik ilişkilerini ilk kez kesmemektedir. 5 Mart 2014 tarihinde Suudi Arabistan, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır Doha’daki büyükelçilerini geri çağırarak Katar’la ilişkilerini kesmişti. O zaman Katar’ın komşularıyla yaşadığı gerilim, Kuveyt ve diğer Arap ülkelerinin arabuluculuğuyla 2014 yılının sonunda çözüm bulmuştu. [7]
Katar ile diğer Arap ülkeleri arasında yaşanan söz konusu Katar Diplomatik Krizi’nin görünür nedenleri dahi çok çeşitli ve karmaşıktır. Krizin ana nedenleri kısaca aşağıdaki birkaç konuyla özetlenebilir: 1) Suudi Arabistan başta olmak üzere bölge ülkeleri ile Katar arasındaki rekabet. Körfez bölgesindeki küçük bir ülke olmasına rağmen Katar, zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarıyla ekonomik olarak oldukça zengin ve siyasi olarak da istikrarlı bir ülkedir. 1971 yılında bağımsızlığına kavuşan Katar’da 1995 yılında iktidara gelen Şeyh Hamad bin Halife es-Sani’nin uyguladığı ekonomik reformlar, ülkeyi Körfez bölgesindeki en zengin ülkelerden biri haline getirmiştir. 1995’den itibaren sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatına başlayan Katar’ın kısa sürede dünyanın en büyük LNG ihracatçısı olması, başta Suudi Arabistan olmak üzere bölgedeki büyük enerji ihracatçıları ile Katar arasında bir rekabetin oluşmasına neden olmuştur. [8] 2016 yılındaki istatistiki verilere göre Katar 2.6 milyar ton petrol rezervleri ile dünyada 13. sırada yer almakta iken yaklaşık 24.5 trilyon metreküp doğalgaz rezervleri ile dünyada 3.sırada yer almaktadır. 2016 yılında Katar’ın GSYH’nin %55’i ve hükümet gelirlerinin %70’i petrol ve doğalgaz gelirlerinden karşılanmıştır. 2016 yılında mineral yakıtlar, petrol ve distilasyon ürünleri Katar’ın toplam ihracatının %83’ünü oluşturmuştur. [9] ABD’nin Global Finance dergisine göre, 2016 yılında Katar’ın kişi başına düşen GSYH’si 129.726 dolar olarak dünyada ilk sırada yer almıştır. [10] Katar’ın ekonomik gücünün giderek artması, ülkenin komşu ülkeler tarafından bölgesel rakip olarak görülmesine sebep olmuştur. Bu açıdan bakıldığında, Katar ile diğer bölge ülkeleri arasındaki rekabet mevcut Katar Diplomatik Krizi’nin ana nedenlerinden biri olarak ifade edilebilir. 2) Katar’ın aktif dış politikası. Son 20 yıldır Katar, hızlı ekonomik gelişmeler kaydetmekle beraber çok boyutlu bir dış politika izleyerek bölgesel sorunlara aktif bir şekilde katılmaya çalışmaktadır. Bu bağlamda Katar’ın Filistin, Irak, Afganistan, Suriye, Darfur, Lübnan, Libya, Mısır ve Yemen’de yaşanan sorunların yanı sıra diğer bölgesel sorunların çözümüne de aktif olarak katılmasının söz konusu sorunlarla yakından ilgilenen bazı Arap ülkelerini rahatsız ettiği söylenebilir. [11] Özellikle de 2010 yılında başlayan Arap Baharı sürecinde Katar’ın izlediği dış politika, ülkenin diğer Arap ülkeleriyle gerginlik yaşamasına neden olmuştur. Örneğin, 2011 yılındaki Mısır Devrimi’nde Katar’ın desteklediği Müslüman Kardeşler’in adayı olarak Mısır’ın Cumhurbaşkanı seçilen Muhammed Mursi’nin 2013 yılında Mısır Silahlı Kuvvetleri’nin askeri darbe yapması sonucunda devrilmesi, Katar ile Suudi Arabistan, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır arasındaki gerginliği iyice arttırmıştır. Bu zamandan itibaren Suudi Arabistan başta olmak üzere bazı Arap ülkeleri Katar’ı “terörizme” destek vermekle suçlamaktadırlar. [7] 3) Doha merkezli Al Jazeera haber ajansı. Küresel medya kuruluşu olarak Al Jazeera haber ajansı Orta Doğu’daki basın özgürlüğü bağlamında çok önemli çalışmalara imza atmasına rağmen, bazı Arap ülkeleri tarafından Arap dünyasındaki ayaklanmaları harekete geçirmede sorumlu tutulmaktadır. Çünkü Katar Emiri’nin mali desteğiyle 1996’da kurulmuş ve 2001‘den itibaren dünya çapında dikkat çekmeye başlayan Al Jazeera’nın, Doha yönetiminin bölgesel etkisini arttırmasına da büyük katkısı olduğu söylenebilir. [12] Bu yüzden, son yıllarda Al Jazeera haber ajansı Katar’ın bazı komşuları tarafından suçlanmaya ve kapatılmaya maruz kalmaktadır. Örneğin, Ocak 2011’de Al Jazeera’nın Mısır’daki ofislerinin kapatılması ve çalışma izinlerinin iptal edilmesi kararını alan Mısır Hükümeti, Aralık 2013’te ise Al Jazeera’nın Kahire ofisini basmış ve 14 muhabiri tutuklamıştır. [13] Bu yüzden Katar’la diplomatik ilişkilerini kesen ülkelerin başlıca taleplerinden biri de Doha merkezli Al Jazeera’nın kapatılmasıdır. 4) ABD çıkarları. ABD Başkanı Donald Trump’ın ilk yurtdışı gezisi olarak gerçekleştirdiği Ortadoğu ziyaretinden hemen sonra Katar Diplomatik Krizi’nin gündeme gelmesi, krizin arkasında ABD’nin jeostratejik çıkarlarını akla getirmiştir. Katar’la diplomatik ilişkilerini kesen ülkelerin öne sürdüğü gerekçelerinden birinin Katar-İran ilişkileri olduğu dikkate alındığında, Trump’ın göreve gelmesiyle değişmeye başlayan ABD’nin İran politikasının söz konusu krizin nedenleri arasında olduğunu söylemek mümkündür. Öte yandan, Katar’ın son yıllarda Çin ile yakın finansal ilişkilerde bulunarak Çin’e doğalgaz ihracatında yuan kullanmaya yönelik görüşmeleri başlatması, ABD’yi rahatsız eden konuların biridir. Nitekim Çin yuan’ının Uluslararası Para Fonu tarafından SDR sepetine dâhil edilmesinin akabinde 2015 yılında Doha’da ilk Çin Yuan’ı kullanan takas odası açılmıştır. Bu, Ortadoğu bölgesindeki ilk Yuan takas odasıdır. [14] Katar’ın, dolarsızlaşma çabaları sürecinde İran ve Çin ile ilişkilerini geliştirmesinin ABD’nin çıkarlarına bu noktada da zarar verdiği düşünülebilir.
Görüldüğü üzere, birçok çeşitli nedenden kaynaklanan Katar Diplomatik Krizi, şimdiye kadar Türkiye başta olmak üzere birçok küresel ve bölgesel aktörlerin diyalog çağrılarına rağmen devam edecek gibi görünmektedir. Basra Körfezi’nden başlayarak Orta Doğu, Asya, Avrupa ve hatta Afrika kıtasına kadar yayılan Katar Diplomatik Krizinin etkileri, krize taraf olan ülkelerin yanı sıra, bölgeyle yakın ilişkide bulunan diğer ülkeleri de olumsuz etkileyebilir. Bu bağlamda dünyanın en büyük ikinci ekonomisi ve en büyük enerji ithalatçısı olan Çin zengin petrol ve doğal gaz yataklarına sahip olan Körfez ülkelerinin arasındaki söz konusu krizden etkilenebilir. Bu kriz, özellikle Çin’in Katar’la olan ekonomik işbirliğine olumsuz yansıyabilir. Zaten 5 Haziran’da Katar Diplomatik Krizinin gündeme gelmesi Çin hükümetinin dikkatini çekmiştir. 5 Haziran 2017 tarihinde Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hua Chunying, başkent Pekin’de düzenlediği olağan basın toplantısında, ülkesinin, Körfez ülkelerinin birliklerini koruyarak bölgesel barış ve istikrarı ortaklaşa teşvik etmelerini beklediğini belirterek krizin diyalog ve müzakere yoluyla çözülmesini umduğunu açıklamıştır. [15] Ayrıca 12-14 Haziran 2017 tarihlerinde Çin Dışişleri Bakanlığı Batı Asya-Kuzey Afrika Bölümü Başkanı Deng Li, Sudan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar’da resmi ziyaretlerde bulunmuştur. Deng, Katar ziyareti sırasında Katar Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Ahmed bin Hasan el-Hamadi ve Katar Dışişleri Bakanlığı’nın diğer üst düzey yetkilileriyle bir araya gelmiştir. [16] Pekin yönetimi tarafından atılan bu adımlar, Çin’in Katar Diplomatik Krizi ile yakından ilgilendiğinin bir göstergesi olarak ifade edilebilir.
Resmi olarak 1988 yılında başlayan Katar-Çin ilişkileri, bugüne kadar karşılıklı üst düzey ziyaretler ve yakın ekonomik işbirlikleri çerçevesinde giderek gelişmektedir. Haziran 2008’de Çin Devlet Başkanı Yardımcısı Xi Jinping’in Katar ziyareti (2013’ten beri Çin Devlet Başkanı) ve Ağustos 2008’de Katar Veliaht Prensi Şeyh Tamim Bin Hamad es-Sani’nin (2013’den beri Katar Emiri) Çin ziyaretiyle pekişen Katar-Çin ilişkileri, Kasım 2014’de Katar Emiri Şeyh Tamim Bin Hamad es-Sani’nin Çin ziyareti çerçevesinde stratejik ortaklık seviyesine çıkarılmıştır. [17] [18] Dünyanın en büyük sıvılaştırılmış doğalgaz ihracatçısı olan Katar, Çin’in Körfez bölgesinde hatta Orta Doğu’da en çok işbirliği yaptığı ortaklarındandır.
Katar Diplomatik Krizi’nin Katar ekonomisi üzerindeki olası olumsuz etkileri aynı zamanda Katar-Çin ekonomik ilişkilerini de olumsuz etkileyebilir. Bu bağlamda söz konusu krizin Çin’e olası etkileri aşağıdaki gibi özetlenebilir. 1) Çin’in Katar’daki yatırımları olumsuz etkilenebilir. Ekonomistlerin tahminine göre Katar Diplomatik Krizi başlandığından bu yana Katar’da 30 milyar dolardan fazla ekonomik kayıp yaşanmıştır. [19] Katar Diplomatik Krizi’nin devam etme ihtimali Katar ekonomisinin daralmasına sebebiyet verebilir ki bu durum Çin’in Katar’daki yatırımlarına zarar verebilir. Örneğin, 2014 yılında Çin şirketleri Katar’da inşaat, ulaştırma ve iletişim alanlarını içeren altyapı projelerine toplam 8 milyar dolar yatırım yapmıştır. Bu projeler hala devam etmektedir. [20] 2016 yılında Çin Demiryolu İnşaat Şirketi (CRCC), Katar’ın ev sahipliği yapacağı 2022 FIFA Dünya Kupası için inşa edilecek olan 767 milyon dolarlık Lusail Iconic Stadyumu projesini kazanmıştır. [21] Ayrıca Ortadoğu’daki Yuan takas odasına sahip olan Katar’ın ne kadar süreceği belli olmayan büyük bir krizle karşı karşıya kalması, Yuan için olumsuz bir etki olarak değerlendirilebilir. 2) Çin ve Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi (KİK) arasındaki serbest ticaret anlaşmasına yönelik görüşmeleri olumsuz etkileyebilir. Aslında Çin ve KİK arasındaki serbest ticaret anlaşmasına yönelik müzakereler, 6 yıllık aradan sonra, Ocak 2016’da Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in Suudi Arabistan ziyaretiyle tekrar gündeme gelmiştir. [22] Hâlihazırda KİK üyesi olan Katar ile diğer KİK üyeleri arasında yaşanan diplomatik kriz, söz konusu Çin-KİK serbest ticaret anlaşmasına yönelik müzakerelerin devam etmesine engel olabilir. Çin-KİK arasındaki söz konusu müzakerelerin Katar’sız nasıl devam edeceği de merak konusudur. 3) Çin’in “Tek Kuşak – Tek Yol” girişimini olumsuz etkileyebilir. Yukarıda da ifade edildiği gibi, zengin yeraltı kaynaklarına sahip olan Katar ve tüm Körfez bölgesi, “Tek Kuşak – Tek Yol” güzergâhı üzerinde bulunarak söz konusu girişimin hayata geçirilmesi açısından büyük önem teşkil etmektedir. Fakat Katar Diplomatik Krizi’nden dolayı Katar ekonomisinin küçülme olasılığı ve Körfez bölgesindeki anlaşmazlık Çin’in “Tek Kuşak – Tek Yol” girişimi için arzu edilmeyen bir durumdur. Çin’in “Tek Kuşak – Tek Yol” girişiminin Orta Doğu bölgesinde gelişmesi için bölgede güvenli ve istikrarlı bir ortama ihtiyaç vardır.
Sonuç olarak, dünyanın en zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarına sahip olan Basra Körfezi’nde ve dünyanın en karışık bölgesi sayılan Ortadoğu’da ortaya çıkan Katar Diplomatik Krizi, bölgesel ve küresel gündemde ön sıralarda yer almaktadır. Söz konusu krize taraf olan ülkeler arasında hala devam eden tartışmalar, bu krizin devam etme olasılığını arttırmakta olup bu kriz kısa zamanda kolay çözülecek gibi gözükmemektedir. Çünkü bu krizin arkasında bölge ülkelerinin yanı sıra diğer ilgili ülkeler de vardır. Bölge açısından söz konusu krizin olası siyasi etkisinin yanı sıra ekonomik etkisi de büyüktür. Orta Doğu ile iyi ekonomik ilişkilerde bulunan dünyanın en büyük ikinci ekonomisi Çin de, bu krizin olumsuz etkilerinden kaçamayacaktır. Çünkü son yıllardaki ekonomik yükselişiyle beraber, “Tek Kuşak – Tek Yol” girişimi çerçevesinde bölgesel ve küresel etkisini arttırmaya çalışan Çin’in genel olarak Orta Doğu’da, özel olarak da Katar’da kendi çıkarları söz konusudur. Bu açıdan bakıldığında Pekin yönetiminin, Katar Diplomatik Krizi’nin çözümünde diyalog ve müzakereden yana olacağı söylenebilir.
Kaynaklar:
Not: Bu blogda ifade edilen görüşler yazarın kendi görüşleri olup Enstitü’nün yayın politikasını yansıtmamaktadır.
Ömirbek Hanayi Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Avrasya Araştırma Enstitüsü’nde araştırmacı olarak görev yapmaktadır. 2009 yılında Çin’in Minzu Üniversitesi Kazak dili ve edebiyatı Fakültesini tamamlamıştır. 2008-2009 yılları arası Justus Liebig Giessen Üniversitesin’in Türkoloji Bölümüne değişim öğrencisi olarak katılmıştır. 2010 yılında Justus Liebig Giessen Üniversitesin’in Türkoloji Bölümüne giren Ömirbek Hanayi 2010-2012 yılları arası “Kasachisch im postsowjetischen Kasachstan” adlı proje üzerinde çalışmıştır.