Günümüz teknolojisi, eskiye nazaran daha fazla enerji gerektirmektedir. Bu nedenle enerji kaynaklarının, araştırılması gittikçe önem kazanmaktadır. Bilimin gelişmesiyle birlikte hidroelektrik santralleri ve termik santrallerinin yanı sıra yenilenebilir enerji kaynaklarının rolü de elektrik üretiminde artmaktadır. Bunlara güneş, rüzgar, biyoyakıtlar, jeotermal gibi ana yenilenebilir kaynaklar gösterilebilir. Yenilenebilir enerji, çevre dostu olarak kabul edilmektedir. Öte yandan, bulutlu ve rüzgarsız hava durumlarında bu tür enerji üretimi sekteye uğrayabilir. Termik santrallerinde ise enerji, kömür veya gaz aracılığıyla üretilmektedir. Bu tür enerji üretiminin hammadde fiyatı gün geçtikçe artmaktadır. Nükleer santral ise yakıt olarak çok az miktarda uranyum kullanarak çok bol miktarda enerji üretmektedir. 20.yüzyılın ortalarında, uranyumu ve plutonyumu parçalama metodu ile daha düşük maliyetle çok büyük miktarda enerji elde etme olanakları ortaya çıkmıştır. Yani bir nükleer reaktörde, uranyum çekirdeklerinin parçalanmasının kontrollü bir nükleer reaksiyonu sonucunda elektrik üretmek için kullanılan büyük miktarda ısı oluşmaktadır (Nikolayev, 2021). Pek çok ülkede nükleer santraller sanayi ve tüketici kullanımı için ana elektrik sağlayıcılarından birisidir. Nükleer enerji, ilk başta alternatif bir enerji kaynağı olarak düşünülmüştür. Ama çok hızlı bir şekilde nükleer enerji santralleri dünyada önde gelen enerji kaynaklarından birisi olmuştur.
Nükleer santraller aracılığıyla enerji üretiminde Fransa gibi dünyanın önde gelen ülkelerinin tecrübesi[1] (Eeseaec.org, 2021) ve nükleer santral yardımıyla Türkiye’nin enerji üretme ihtiyacı (Furuncu, 2016), diğer gelişmekte olan ülkeleri de nükleer santrallere sahip olma isteğine itmektedir. Kazakistan da bu konuda bir istisna değildir ve uzun zamandır nükleer santral inşa etmeyi düşünmektedir. Bir nükleer santral inşa etme düşüncesi, 1997 yılından beri devam etmektedir. Eski Mangistau nükleer enerji santrali yerine yeni bir nükleer santralin inşası konusu gündeme gelmiştir (Perneyev, 2012). 2006 yılında Rusya, denizaltı füze kruvazörleri için bir tekne reaktörüne dayanan bir VBER-300 reaktörünü kurmayı teklif etmiştir (Gilmanov, 2015). Fakat bilinmeyen sebeplerle proje durdurulmuştur. Ardından 2014 yılında Japon şirketi Toshiba, AR-1000 reaktörü ve Fransız şirketi Areva, EPR reaktörü inşasını teklif etmiştir. Ancak bu görüşmeler de bir sonuca ulaşamamıştır. 2020 yılında nükleer santral inşası yine gündeme gelmiştir. Bu sefer, Rusya tarafından Balkaş gölü Ulken köyü yerleşkesinde 1200 MW’a kadar kapasiteye sahip bir reaktörün kurulması için bir teklif gelmiştir (Tengrinews.kz, 2021). Nükleer santralin inşası konusu, Kazakistan toplumunun dikkatle takip ettiği bir konu olup, ülke enerjisinin gelecekteki görünümünün şekillenmesinde özel bir yere sahiptir.
Çernobil, Fukuşima olayları ve Semey bölgesindeki nükleer bomba testleri Kazakistan toplumunda derin yaralar bıraktığı için Kazakistan potansiyel nükleer felaketler sorununa özel önem vermektedir. Bu durum bölgedeki nükleer enerji teknolojilerine yönelik korkuların ve halkın endişelerinin oluşumunda önemli bir rol oynamaktadır. Bu nedenle Kazakistan’da böyle bir kararın kabulünde oldukça hassas davranılmaktadır. Fakat, potansiyel tehlikeler göz önüne alındığında bile şu anda gelişmiş ekonomiler örneğinde olduğu gibi üretim sektörlerinin ve genel elektrik ihtiyaçlarının karşılanabilmesinde nükleer enerji, ülkelerin elini rahatlatan bir seçenek olarak önümüze çıkmaktadır.
Nükleer santrallerden çıkan nükleer atıkların ve benzeri çevresel faktörlere azami dikkat gösterildiğinde onun çevreye verdiği zarar çok düşüktür. Şu anda nükleer santralin ana rakibi termik santral olduğu için, onunla karşılaştırmak daha uygun görülmüştür. 1000 MW’lik gaz yakıtlı termik santrallerde 13.000 ton ve kömür yakıtlı termik santrallerde ise 165.000 tona kadar sülfür gazı, azot oksitler, karbon oksitler, hidrokarbonlar, aldehitler ve kül tozunu içeren yıllık toplam zararlı madde emisyonları oluşmaktadır (Loginov, 2012). Nükleer santrallerde bu tür emisyonlar bulunmamaktadır. 1000 MW’lık termik santral yakıtı oksitlenmesi için yılda 8 milyon ton oksijen tükenmektedir (Kruşelnitskaya, 2016). Üstelik, radyoaktif maddelerin daha büyük bir spesifik salınımı kömür yakıtlı termik santraller tarafından sağlanmaktadır. Kömür her zaman doğal radyoaktif maddeler içermekte (Sidorova, 2017) ve yakıldığında havaya radyoaktif maddeler karışmaktadır. Demek ki, termik santrallerin emisyonları nükleer santrallere göre daha çoktur. Ayrıca, bazı nükleer enerji santralleri ısının bir kısmını şehirlerin ısıtma ve sıcak su temini ihtiyaçlarına ayırarak verimsiz termal kayıpları azaltmaktadır.
Kazakistan da dahil olmak üzere çoğu ülke için nükleer santrallerde elektrik üretimi kömür ve gazla çalışan termik santrallerden pahalı değildir. Enerji krizleri sırasında üretilen elektriğin maliyetinde nükleer santrallerin avantajı, özellikle dikkat çekmektedir. Kazakistan uranyum açısından çok zengin bir ülkedir ve son on bir yıldır üretimde dünyada birinci, rezervlerinde ise ikinci sırada yer almaktadır. 2020 yılında ülkede uranyum üretimi 19.477 ton (dünya üretiminin %41’i) iken (World-nuclear.org, 2021a), uranyum rezervleri dünya rezervlerinin %12’sini oluşturmaktadır (World-nuclear.org, 2021b). Bu nedenle, nükleer santral için hammadde eksikliği çekmeyecektir. İstatistiklere göre, 1 kg kömür yakıldığında 7 kWh enerji, 1 kg gaz – 14 kWh enerji üretilmektedir. 1 kg uranyumdan ise 620.000 kWh enerji elde edilebilmektedir (Buşuyev, 2016). Enerji verimliliği açısından uranyum kömürden 90.000 kat, gazdan ise 45.000 kat daha verimlidir. Demek ki 1 kg uranyum, 4.340.000 kg kömür ve 8.680.000 kg gazla aynı enerjiyi üretmektedir. Konuya mali açıdan bakıldığında, 2021’de 1 pound uranyum 29.63 dolara satılmaktadır. Yani 1 kg uranyumun fiyatı, 65 dolar yapmaktadır. Kazakistan’da 1 ton kömürün fiyatı ortalama 35 dolardır, yani 1 kg uranyuma eşdeğer enerji elde etmek için 151.900 dolar harcanması gerekmektedir. Ayrıca, gaz metreküp olarak satıldığı için, sağlıklı bir hesap için kilonun metreküpe dönüştürülerek maliyetlendirilmesi gerekmektedir. 1 metreküpün 0.62 kilo[2] doğalgaza denk olduğu düşünüldüğünde, 8.680.000 kilo doğalgaz 14.000.000 metreküpe eşittir. Kazakistan’da bir metreküp için ortalama gaz fiyatı 0.08 dolar olduğu hesaba katılırsa (Ktga.kz, 2021), tüketilecek gazın toplam maliyeti 1.120.000 dolar tutacaktır. Finansal açıdan bakıldığında, uranyumun kömürden 5.000 kat, gazdan 37.800 kat daha karlı olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu, yalnızca taşıma hizmetleri hariç 1 kg uranyuma eşdeğer enerji üretmek için kömür ve gazın hammade olarak maliyetidir.
Termik santral için dünyadaki organik hidrokarbon yakıtlarının sınırlı rezervleri ve nükleer santraller için Kazakistan’daki uranyumun büyük rezervleri göz önünde bulundurarak, Kazakistan elektrik enerjisinin üretimi ile ilgili toplumun artan ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlayan sürdürülebilir kalkınma için her türlü fırsata sahiptir. Nükleer santral inşaatı konusu uzun yıllardır üst düzeyde ve toplum içinde iyice tartışılıp ülke için olumlu avantajları sağladığı ortaya çıkmıştır. Böylece, Kazakistan nükleer santrallerin inşası konusunda şu anda acele etmeyebilir, fakat bu konuda geç de kalmamalıdır (Kapital.kz, 2021).
Kaynaklar
Not: Bu blogda ifade edilen görüşler yazarın kendi görüşleri olup Enstitü’nün yayın politikasını yansıtmamaktadır.
Zhandos Kudaibergenov, Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Kazak-Türk Üniversitesi Avrasya Enstitüsü'nde araştırmacı olarak çalışmaktadır. 2009 yılında Gumilyev Avrasya Milli Üniversitesi’nin Uluslararası ilişkiler bölümünden mezun olmuştur. 2011-2013 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi'nde Uluslararası ilişkiler bölümünde yüksek lisans eğitimini görmüştür. Yüksek lisans tezinin ilgi alanı ve konusu «Güneydoğu Asya'daki Entegrasyon Süreçleri» dir. 2018 yılında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Kazak-Türk Üniversitesi’nin İşletme bölümünde doktora eğitimini başlayıp.