Avrasya Araştırma Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Vakur Sümer’in moderatörlüğünde yürütülen Panel’de, Paneuropa İspanya Genel Sekreteri Dr. Carlos Uriarte, Pisa Üniversitesi doktora öğrencisi Filippo Verre ve ADASTRA Araştırma Merkezi araştırmacısı Iryna Zaporizka sunumlarını gerçekleştirdiler.
Panel, Paneurop Organizasyonu Genel Sekreteri Dr. Carlos Uriarte’ın sunumu ile başladı. Dr. Carlos Uriarte konuşmasında su ve su kaynakları konusunun, giderek Orta Asya siyasetinin ana gündemlerinden birisi haline geldiğini belirterek sözlerine başladı. Sunumun devamında, Orta Asya’nın yeterli miktarda su kaynaklarına sahip olmakla birlikte, bölgenin önemli bir kısmının çöl ve yarı çöl niteliğine sahip topraklardan oluşması nedeniyle su sıkıntısı çeken bir bölge olarak sınıflandırılabileceği ifade edildi. Bölgedeki su sorununu tetikleyen faktörlerin başında, bölge akarsularının büyük çoğunluğunun sınıraşan bir niteliğe sahip olması gelmektedir. Jeopolitik riskler hesaba katılmasa dahi, çevresel faktörler ve iklim değişikliği şiddetlendikçe, su kıtlığının nüfus üzerindeki olumsuz etkileri daha hissedilir bir hale gelecektir. Bölge genelinde bakıldığında hükümetlerin çevre ve su kaynaklarının yönetimi konusunda sürdürülebilir politikalar izlediklerini söylemek mümkün değildir. Ülkeler, bölgesel bir bakış yerine tamamen kendi ulusal çıkarları doğrultusunda politikalar izlemekte, bu da zaman zaman gerilimin artmasında neden olmaktadır. Bu kapsamda Rogun HES ve Karakum Kanalı örnek olarak gösterilebilir. Son zamanlarda Çin’in bölge su projelerine dahil olmasıyla söz konusu gerilim daha da artma eğilimi göstermektedir. Orta Asya’nın aşırı sanayileşme görülmeyen bir bölge olduğu dikkate alındığında adil ve rasyonel su politikalarının benimsenmesiyle söz konusu gerginlikler ve muhtemel sorunların önüne geçilmesi zor görünmemektedir.
Panelin ikinci tebliği Pisa Üniversitesi doktora öğrencisi Filippo Verre tarafından gerçekleştirildi. Filippo Verre, Güneybatı Asya’daki, özellikle Myanmar’daki su kaynakları üzerine yaptığı sunumunda, Çin’in, uzun zamandır bölgedeki ana dış jeopolitik güç olduğu ve çok sayıda su altyapısı projesinde yer aldığı üzerinde durdu. Sunumun devamında, Myanmar’daki son siyasi gelişmelerin, Myanmar’a jeopolitik ilgisi yüksek olan Çin’in katılımı olmadan gerçekleşmeyeceği, Myanmar’ın, Malakka Boğazı’nın kapanması durumunda Çin’e Hint Okyanusu’na erişim sağlayabilecek bir konumda olduğunun önemi vurgulandı. Bu olasılık, Çin’in Batı ile ilişkilerinde jeopolitik önemini artıran bir unsurdur. Myanmar’ı Çin için önemli kılan unsurlardan bir diğeri de büyük miktarda hidrokarbon kaynaklarına sahip olmasıdır. Enerji ithalatı olmadan Çin’in en fazla iki hafta kendine yetebileceği hususu bilinmektedir. Bu bağlamda Myanmar üzerinden Hint Okyanusu’na ücretsiz erişim, Çin’in enerji güvenliği risklerini azaltmaktadır. Bu kritik öneminden dolayı Çin, Myanmar’daki su projeleri başta olmak üzere diğer altyapı yatırımlarına on milyarlarca dolar harcamaktadır. Çin’in ülkedeki artan etkisini, Myanmar toplumunu rahatsız ettiğini ve bu nedenle çok sayıda protestonun gerçekleştiğini de ifade etmek gerekir. Burada belirtilmesi gereken diğer bir husus ise Çin’in Irrawaddy Nehri üzerinde yapacağı baraj inşaatının darbe öncesinde söz konusu protestolar sebebiyle durmasına rağmen darbe sonrasında baraj inşaatının devam ettirilme ihtimalinin oldukça yüksek olmasıdır. Son olarak darbe sonrası süreçte Myanmar’a uygulanacak tecrit politikalarının ülkeyi Çin’e daha fazla yakınlaştırma ve bağımlı hale getirebilme potansiyeline sahip olduğunun belirtilmesi gerekir.
Panelin üçüncü tebliği ADASTRA Araştırma Merkezi’nin araştırmacısı Iryna Zaporizka tarafından gerçekleştirildi. Iryna Zaporizka sunumunda, Ortadoğu’daki su çatışmalarına odaklandı. Sunumda, Ortadoğu’da suya erişimle ilgili zorluklar nedeniyle çatışmaların giderek arttığı ifade edildi. Gezegendeki en kurak ve en sıcak bölgelerden birisi olan Ortadoğu bölgesi, heterojen kültürel yapısıyla çatışma ve gerginliklere açık bir bölgedir. Bu noktada bölge içi sıcak noktalardan birisinin Ürdün Nehri olduğunu belirtmek gerekir. Ürdün Nehri etrafındaki kırılgan jeopolitik durum, Arap-İsrail çatışmasının da önemli nedenlerinden birisini oluşturmaktadır. Bölgede özellikle, son on yılda ortalama sıcaklıkta belirgin bir artış, yağışta ise azalma gözlemlenmiştir. Diğer taraftan, bölgenin nüfusunun da arttığını belirtmek gerekir. Ortadoğu’daki su kaynaklarıyla ilgili gerilim noktalarından birisi de Türkiye – Suriye – Irak hattıdır. Bu noktadaki sınıraşan sulara ilişkin aktif müzakereler on yıllardır devam etmektedir.
Katılımcıların soru ve cevaplarıyla çeşitli konuların da tartışıldığı panel, Avrasya Araştırma Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Vakur Sümer’in yaptığı değerlendirme konuşmasıyla sona erdi.