5 Nisan 2023 tarihinde Tayvan Devlet Başkanı Tsai Ing-wen’in Kaliforniya’da ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Kevin McCarthy ve partiler arası Kongre heyetiyle görüşmesi, Tayvan ile Çin arasındaki tansiyonu bir kez daha yükseltti. Söz konusu görüşmeye tepki gösteren Çin, 8-11 Nisan 2023 tarihleri arasında Tayvan Boğazı’nda bugüne kadarki en büyük hava ve deniz tatbikatını gerçekleştirdi. Tayvan Savunma Bakanlığı, söz konusu tatbikata 71 savaş uçağı ve 7 savaş gemisinin katıldığının tespit edildiğini ve tatbikat sırasında Çin’in 43 savaş uçağının Tayvan Boğazı’nın orta hattını geçtiğini açıklamıştır [Huang ve Lee, 2023]. Pekin’in söz konusu askeri tatbikatı, küresel basında Çin’in Tayvan’ı işgal edip-etmeyeceği sorusunu tekrar gündeme getirmektedir.
Aslında, Çin’in Tayvan Boğazı’nda düzenlenen büyük kapsamlı bu tatbikat ilk değildir ve muhtemelen son da olmayacaktır. Ağustos 2022’de bir önceki ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi son 25 yılda adayı ziyaret eden en üst düzey ABD siyasetçisi olarak Tayvan’ı ziyaret ettiğinde de Çin benzer bir tepki göstererek Tayvan Boğazı’nda askeri tatbikat gerçekleştirmişti [CSIS, 2022]. Her şeyden önce, Çin ve Tayvan arasındaki anlaşmazlığın 1949’dan beri süregelen bir sorun olduğu dikkate alındığında, Pekin-Taipei gerginliğinin inişli çıkışlı bir seyirde devam edeceği de beklenen bir durumdur. Çünkü anlaşmazlığın bir ucunda yıllardır Tayvan’ın Çin topraklarının bir parçası olduğunu iddia eden Pekin, diğer bir ucunda Çin’in iddiasını reddederek 70 yıldan fazladır Tayvan’ın bağımsız bir ülke olduğunu savunan Taipei bulunmaktadır. Tayvan ile anakara Çin arasındaki coğrafi mesafe sadece 130 kilometre olmasına rağmen, Taipei ile Pekin arasındaki siyasi, ideolojik, sosyal ve kültürel mesafe çok daha uzaktır. Örneğin, Londra’daki Ekonomist İstihbarat Birimi’nin (EIU) 2022 yılı için hazırladığı Küresel Demokrasi Endeksi’ne göre, 167 ülke arasında Tayvan 8.99 puanla 10’uncu sırada yer almışken, Çin ise 1.94 puanla 156’ncı sıraya yerleşmiştir. Aynı endekse göre, Pekin yönetimi aynı zamanda “otoriter rejim” olarak tanımlanmıştır [EIU, 2023]. Aynı zamanda, Tayvan’da bağımsızlık yanlısı Demokratik İlerleme Partisi’nin (DDP) lideri Tsai Ing-Wen’in başkanlık döneminin, Çin’de ülkenin kurucu lider Mao Zedong ve devrimci lideri Deng Xiaoping’den sonraki en güçlü lider olarak bilinen Xi Jinping’in başkanlık dönemine denk gelmesiyle de, Taipei ile Pekin arasında uzun zamandır süregelen anlaşmazlığın daha da belirginleştiği de söylenebilir. Özellikle Xi liderliğindeki Pekin yönetiminin son yıllarda Hong Kong’daki hâkimiyetini güçlendirme çabaları ve protestolara yönelik sert uygulamalarının yanı sıra, Tibet ve Doğu Türkistan’daki insan haklarına aykırı baskı politikaları, özgür ve demokratik Tayvan toplumunun endişelerini artırmaktadır. Hal böyleyken, özgür ve demokratik Tayvan’ın, tek parti yönetimindeki “otoriter” Çin’in yıllardır öne sürdüğü “Bir Devlet İki Sistem” çerçevesindeki “Barışçıl Birleşme” politikasına ihtimal vermediğini tahmin etmek güç değildir.
Nitekim Tayvan’ın mevcut sosyal ve etno-kültürel durumu açısından bakıldığında da, Taipei ile Pekin’in yollarının kesişmesinin de çok mümkün olmadığı görülmektedir. Son yıllardaki Tayvan’ın ulusal kimlik gelişiminin dinamikleri de, bu tahmini doğrulamaktadır. Örneğin, Tayvan’ın Ulusal Chengchi Üniversitesi Seçim Araştırmaları Merkezi’nin, 1992-2022 yılları arasındaki Tayvan’daki kimlik oluşumun dinamikleri üzerine yaptığı saha araştırması sonuçlarına göre, söz konusu süreç içerisinde Tayvan’da genel olarak Tayvanlı kimliğini benimseyenlerin giderek arttığı ve aksine Çinli kimliğini kabul edenlerin azaldığı bilinmektedir. Örneğin, Tayvanlı kimliğini benimseyenlerin oranı 1992’de %17,6 iken, bu rakam 2022’de %60,8’e ulaşmıştır. Aksine Çinli kimliğini benimseyenlerin oranı 1992’de %25,5 olarak kaydedilmişken, 2022’de %2,7’ye inmiştir [NCCU, 2023a]. Ayrıca, söz konusu Seçim Araştırmaları Merkezi’nin bir diğer anket araştırmasına göre, Tayvan’da bağımsızlığı destekleyenlerin oranı 1994’de %8 iken, 2022’de ise %25,4’e yükselmiştir. Tam tersine Çin ile birleşmeyi destekleyenlerin oranı 1994’de %15,6 iken, 2022’de ise %6’ya gerilemiştir [NCCU, 2023b]. Üstelik söz konusu artış ve azalış dinamiklerinin özellikle son 4-5 yılda daha çok hızlandığı dikkat çekmektedir. Örneğin, Tayvan’ın bağımsızlığını isteyenlerin oranı 2018’deki %15,1’den 2022’de %28,5’e ulaşmışken, Çin ile birleşmeyi isteyenlerin oranı ise 2018’deki %12,8’den 2022’de %6’ya kadar azalmıştır [NCCU, 2023b].
Ancak bundan sonraki dönemde Çin ve Tayvan ilişkilerinin nasıl şekilleneceğini tam olarak kestirmek mümkün olmasa da tahmin etmek zor değildir. Öncelikle Çin ve Tayvan ilişkilerinin geleceğinin Pekin yönetimi ile Taipei yönetiminin bundan sonraki atacağı adımlarına bağlı olduğu ifade edilebilir. En azından önümüzdeki kısa dönem açısından değerlendirildiğinde, söylenmesi gereken önemli hususlardan birisi, Ocak 2024’de gerçekleşmesi beklenen Tayvan başkanlık seçimidir. Söz konusu seçimde en büyük rekabet iktidardaki partisi DDP’den aday olan mevcut Devlet Başkanı Yardımcısı Lai William ve Çin Milliyetçi Partisi’nden (KMT) aday olan Hou You-yi arasında gerçekleşecektir. Lai’nin kazanması durumunda, DDP’nin ve selefi Tsai’nin bağımsızlık yanlısı politikasını devam ettireceği söylenebilir. Zaten Tayvan’ın önemli basın kuruluşlarından olan SET News’in Mayıs 2023’teki ilgili anket çalışmalarına göre, Lai %29,8 oranla önde görünmektedir [SET News, 2023]. KMT aday olan Hou kazanırsa, Tayvan’ın mevcut durumunu korumaya çalışacağı tahmin edilebilir. Çünkü Hou’nın, hem “Bir Devlet İki Sistem” politikasına, hem de Tayvan’ın bağımsızlığına karşı olduğu bilinmektedir [Everington, 2023]. Her iki durumda da Çin’in savunduğu “Bir Devlet İki Sistem” çerçevesindeki “Barışçıl Birleşme” politikasının gündeme güçlü bir şekilde gelmesi ihtimal dışı görünmektedir.
Peki, Çin, istediği “Barışçıl Birleşme” olmayınca, Tayvan’a yönelik askeri saldırıda bulunabilir mi? Bu soruyu aşağıdaki birkaç önemli husus üzerinden değerlendirmek mümkündür. Her şeyden evvel, küçük bir ada ülkesi olmasına rağmen Tayvan, 1949’dan beri de facto bağımsızlığını devam ettiren bir ülke, dünyanın 18. büyük ekonomisi ve aynı zamanda dünyanın büyük askeri gücü olmasıyla, Çin için kolay bir lokma değildir. Tayvan’ın çok gelişmiş ekonomisi ve yüksek teknolojisi göz önünde bulundurulduğunda, Pekin’in olası bir askeri saldırısına karşı Taipei’nin kendini savunmaya yeterince hazır olduğu tahmin edilebilir. Üstelik Rusya-Ukrayna savaşında tecrübe edildiği üzere SİHA gibi yüksek teknoloji silahlarına sahip olan ülkelerin belirleyici statüleri de dikkate alınması gereken bir husustur [Kul, 2023]. Öte yandan, ABD’nin Tayvan’a yönelik silah yardımı ve silah satışının giderek arttığı da göz ardı edilemez bir vakadır. Son olarak 6 Mayıs 2023 tarihinde, Washington yönetimi Tayvan’a yönelik 1 milyar dolarlık silah yardımının birinci partisi olarak 500 milyon dolar ayırdığını açıklamıştır [OCAC, 2023]. Pekin’in giderek artan tehdidi karşısında Washington ile askeri iş birliğini artırmaya önem veren Taipei, aynı zamanda ABD, Avustralya, Birleşik Krallık, Kanada ve Yeni Zelanda’nın oluşturduğu Beş Göz (FVEY) istihbarat ittifakıyla da iş birliğini güçlendirmektedir [VOA, 2023]. Ayrıca, Tayvan’ın zorunlu askerlik sürecini 6 aydan bir yıla kadar uzatacak olması da önemli bir gelişmedir [VOA, 2023].
Çin’in Tayvan’a askeri saldırıda bulunma ihtimalinin, ABD ve müttefiklerinin askeri müdahalede bulunmasına neden olacağı ve tüm Hint-Pasifik bölgesini büyük bir savaşa sürükleyeceği de beklenen bir durumdur. Çünkü Çin ile küresel rekabette bulunan ABD açısından bakıldığında, olası bir savaş durumunda Tayvan’ı desteklemesi, Hint-Pasifik bölgesinde kendi jeopolitik ve jeoekonomik konumunun ve çıkarlarının korunması anlamına gelmektedir. Neredeyse küresel GSYİH’nin %40’ını ve dünya nüfusunun %60’ını oluşturan Hint-Pasifik bölgesindeki deniz ulaşım güzergahları yıllık küresel yük taşımacılığının yaklaşık beşte birini karşılamaktadır. Dolayısıyla ABD, Hint-Pasifik bölgesinde gerek AUKUS, Quad ve diğer güvenlik ve askeri anlaşmalarla, gerekse Hint-Pasifik Ekonomik Çerçevesi (IPEF), ABD-Japonya zirvesi, ABD-Güney Kore Zirvesi ve Japonya-Avustralya 2+2 Zirvesi gibi önemli siyasi ve ekonomik iş birliği mekanizmalarıyla bölgesindeki etkisini devam ettirmeye çalışmaktadır. Ayrıca, Çin’in Tayvan’a olası askeri saldırısının büyük bir küresel ekonomik krize yol açabileceği hakkındaki tahminler de mevcuttur. ABD Ulusal İstihbarat Direktörü Avril Haines, küresel yarı iletken çip üretiminin yaklaşık %60’ını üreten Tayvan’da olası bir savaş nedeniyle üretimin aksaması durumunda küresel ekonomiye yılda 600 milyar dolardan 1 trilyon dolara kadar zarar verebileceğini açıklamıştır [Reuters, 2023].
Özet olarak, mevcut siyasi, ekonomik ve askeri durumuyla Çin ile Tayvan’ın barışçıl birleşmesi de, askeri yolla birleşmesi de mümkün görünmemektedir. Yükselen Çin, her ne kadar Tayvan’ı kendi topraklarının ayrılmaz bir parçası olarak tanımlasa da, ada Tayvan ve anakara Çin birleşmeyen ve birleşemeyecek parçalardır. Tayvan’ın mevcut statüsünün devam ettirilmesi, her iki taraf için de şimdilik en iyisidir denilebilir. Eğer Çin, Tayvan’a yönelik askeri saldırıda bulunursa, ABD ve Batılı müttefiklerinin yanı sıra, Hint-Pasifik’te kendisiyle egemenlik tartışmaları yaşayan birçok ülkeyle kaşı-karşıya kalacaktır. Enerji güvenliği aşırı derecede dışa bağımlı olan ve ekonomik büyümesi ihracata dayalı olan Çin’in, ABD ve müttefiklerinin olası ambargo ve ekonomik yaptırımlarına uzun süre dayanamayacağı da ifade edilebilir. Bu durumda Çin’in en azından kısa dönemde Tayvan’a yönelik askeri saldırıda bulunmayacağını tahmin etmek zor değildir.
Kaynaklar:
Ömirbek Hanayi Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Avrasya Araştırma Enstitüsü’nde araştırmacı olarak görev yapmaktadır. 2009 yılında Çin’in Minzu Üniversitesi Kazak dili ve edebiyatı Fakültesini tamamlamıştır. 2008-2009 yılları arası Justus Liebig Giessen Üniversitesin’in Türkoloji Bölümüne değişim öğrencisi olarak katılmıştır. 2010 yılında Justus Liebig Giessen Üniversitesin’in Türkoloji Bölümüne giren Ömirbek Hanayi 2010-2012 yılları arası “Kasachisch im postsowjetischen Kasachstan” adlı proje üzerinde çalışmıştır.