Dünya çapında demografik eğilimlere baktığımızda dünya nüfusunun 2020 itibariyle 7.79 milyara ulaştığı ve bunun çoğunluğunun Asya kıtasındaki Çin, Hindistan ve diğer ülkelerin oluşturduğunu görebilmekteyiz. Tarihsel açıdan baktığımızda ikinci dünya savaşının ardından 1960’lı yılların sonuna kadar yaşanan doğum oranlarındaki kayda değer artış, ülkelerin nüfuslarının artışına neden olmuştur. Dünya Bankası’nın 1960’dan başlayan verileri doğrultusunda o dönemlerde dünya çapında toplam doğurganlık hızı (TDH) (bir kadının yaşamı boyunca dünyaya getirdiği ortalama çocuk sayısıdır) 1960’da 4.98’den 1976’da 4’e, 1992’de 3’e düşmesinin ardından 2019 itibariyle de 2.43 seviyesine düşmüştür (Dünya Bankası, 2021).
Birleşmiş Milletler’in (BM) sürdürülebilir bir nüfus eğilimi için öngördüğü TDH eşiğinin 2.1 olarak belirlemesi ele alındığında her ne kadar yıllar itibariyle bir azalma görülse de dünya çapında henüz kaygı verici bir durum görülmemektedir (Birleşmiş Milletler, 2021). Lakin konuya bölgesel ve ülkeler bazında veya ekonomik gelişmişlik düzeyi gibi farklı açılardan baktığımızda pek çok değişik eğilimleri fark etmekteyiz. Genelde Asya, Afrika ve gelir düzeyi düşük ülkelerde nüfusun TDH’si BM düzeyinin üzerinde kalırken, çoğu Batılı ve gelişmiş ülkelerde oldukça altında kalmaktadır. Pek çok devlet nüfus oranlarındaki bu negatif yöndeki eğilimleri bertaraf edebilmek için çeşitli adımlar atmış ve sundukları teşviklerle aileleri birden fazla çocuk sahibi olma konusunda ikna etmeye çalışmaktadır.
Bireylerin aile kurma ve çocuk sahibi olmalarında yaşam standartları, ekonomik durum, kültürel, dini ve toplumsal görüşler gibi pek çok faktörün etkili olduğunu bilmekteyiz. Bu anlamda aile yapısı kültürü içerisinde Avrupa’daki toplumların bireysel yaşam tarzına, Asya’dakilerin ise geniş aile kültürüne ağırlık vermesi Avrupa’daki halkların nüfus düzeyini demografik eğilimler açısından olumsuz yönde etkileyebildiği görüşü tartışmaya açık olsa da bir olgu olarak öne sürülebilir. Bununda nedenleri arasında Avrupa’daki endüstriyel toplum değerlerinin yaygın olarak benimsenmesine karşılık Asya’daki toplumların hala tarım toplumu yaşam tarzına dair değerlerinin baskın olduğunu ifade edebiliriz.
Günümüz modern hayat koşullarına gelecek olursak, tüm bu kültürel ve sosyal değerlerden arındırılmış demografik eğilimler bağlamında en büyük etmenlerden birisinin ailelerin çocuk sahibi olma kararı içerisinde ekonomik kaygılar olduğunu belirtebiliriz. Bu konuda pek çok ülke ailelere yardımcı olma adına çeşitli teşvikler sunmaktadır. Bunlar arasında en popüler olanları çocuk sahibi olan ailelere yapılan tek seferlik ya da aylık ödenen maddi destekler, çocuk bakımı hizmetleri ve vergi indirimleri gibi kolaylıklar gelmektedir.
Demografik eğilimler açısından Batılı ülkeler arasında hem en düşük hem de en yüksek doğurganlık oranlarına sahip ülkelerin genelde Avrupa’da yer alması dikkat çekici bir durumdur. Bu noktada önde gelen ülkeler ile düşük oranlara sahip, ekonomik ve nüfus ölçeği bakımından birbirine yakın ülkelerin demografi politikalarının incelenmesinin faydalı olacağını ifade edebiliriz. Bu bağlamda Avrupa’daki ülkelerin genel TDH ortalamasına baktığımızda 1.5 seviyesinin altında İtalya, İspanya, Yunanistan gibi ülkeler yer alırken, Fransa ve İsveç ise bu gruptan farklılaşarak en yüksek TDH’ye sahip oldukları görülebilir (Dünya Bankası, 2021). Bu konuda ilk olarak gözümüze Fransa’nın doğum sayısını artırmadaki başarısı ile Almanya’nın son yıllardaki yükseliş eğilimi çarpmaktadır.
Fransa’nın yıllar itibariyle demografik göstergelerine baktığımızda dikkat çeken en önemli unsurlar arasında 1995 yılından itibaren diğer Avrupa ülkelerinden doğurganlık oranı ile pozitif yönde ayrışmış olduğu hususunu ifade edebiliriz. Bu konuda 1995’te 1.74 olan TDH’si kademeli bir şekilde artarak 2001’de 1.9’a ve 2006’da 2’ye çıkmıştır. Bu oran sürdürülebilir nüfus yapısı için gerekli eşiğe ulaşıldığını gösterirken 2016’ya kadar korunan bu seviye, 2019’da 1.89’a kadar gerilemiştir. Lakin bu oranla bile Fransa’nın pek çok Avrupa ülkesinden çok daha iyi bir durumda olduğunu göstermektedir (Dünya Bankası, 2021).
Fransa’nın yakalamış olduğu bu sürdürülebilir başarının arka planındaki etmenlerini incelediğimizde diğer Avrupa ülkelerine nazaran sosyal yardım kapsamında ailelere daha büyük miktarlarda kaynakların ayrıldığını görebilmekteyiz. İkinci önemli bir nokta ise yapılan yardımların yapısı açısından para yardımından daha çok bakım hizmeti sağlanmasına odaklı bir politika hedefliyor olmasıdır (Caf.fr, 2017, Caf.fr, 2019). Fransa bazı Avrupa ülkelerinin aksine ailelere yapılan yardımları tek bir grup içerisinde değerlendirmek yerine bunları erken çocukluk, çocukluk ve gençlik gibi çeşitli yardım kategorileri altında değerlendirmektedir. Fransa’nın bu yardımların ülke çapında organize edilmesinde merkezi bir Ulusal Aile Yardım Fonu (UAYF) kurması, bu yardımların kurumsal bir yapı içerisinde idaresini de kolaylaştırmaktadır (Caf.fr, 2019).
Fransa’da UAYF çatısı altında 2018 itibariyle 101 Aile Yardım Fonu (AYF) ülke çapında 3.230 şubesi ile erken çocukluk, çocukluk ve gençlik yaş gruplarına bakım hizmeti veren yuvalara finansal destek sağlamaktadır. Fransa 2018’de Aile Yardım Bölümü kapsamında 90.2 milyar avro para harcamış olup bu Fransa’nın gayrisafi yurtiçi hasılasının (GSYİH) yaklaşık %4’üne denk gelmektedir (Caf.fr, 2019). Bu konuda Fransa’nın ayırdığı kaynakların Avrupa Birliği (AB) ortalaması olan %2.5 ile Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (EİKÖ) ortalama payı %2.3’den oldukça yüksek olduğu görülmektedir (Anne Chemin, 2015, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü, 2021).
Ayrılan bütçe içerisinde erken çocukluk ve çocukluk ile gençlik dönemi bakım giderleri toplam harcamanın %40’ını oluştururken diğerleri ailelere nakit yardımı, konut ve iş sağlanması gibi kalemlere harcanmaktadır. Genel itibariyle Fransa’da yuvaların finansmanın %45’i Ulusal Aile Yardım Fonu’ndan karşılanırken bunu %19 ile yerel kurumlar, 18% devlet ve işletmeler arasındaki anlaşmalar ve %18’ini ise ailelerin ödedikleri ücretler oluşturmaktadır. Bu yapı içerisinde Fransa’nın özellikle ailelerin 0-3 yaş arası erken çocukluk dönemi bakım masraflarının azaltılması konusuna diğer ülkelerden daha fazla ehemmiyet vermesi bizlere ülkenin demografik eğilimler açısından başarısının ana nedenlerinden birisini göstermektedir (Caf.fr, 2019).
2018 itibariyle Fransa’nın 67 milyon olan nüfusunun içerisinde 12.7 milyon kişinin en az bir yardım türünden yararlandığı ve toplamda ise 32 milyon kişinin sosyal yardımlar kapsamına girdiği belirtilmektedir (Caf.fr, 2019). Fransa’da ailelerin karakteristik yapısına bakacak olursak, ortalama doğum yaşı 30.6, çocuk sahibi olan çiftlerin her ikisinin de Fransız olma oranı %75, karışık çiftler %15 ve yabancıların oranı ise %10’dur. Öte yandan 18 yaşın altındaki çocukların %75’i her iki ebeveyn ile yaşarken %23’ü tek bir ebeveynle yaşamaktadır. Bu noktada tek çocuk sahibi ailelerin oranı %45 iken bunu iki çocuk sahibi aileler %38 ile takip etmektedir. Fransa’da doğum oranı 2019’da 1.89 olup bu Avrupa’daki en yüksek rakam olmasının yanı sıra ülkedeki ailelerin arzu ettiği çocuk sayısı olan 2.4’e de en yakın sayı olmasıyla da dikkat çekmektedir (Caf.fr, 2019). Fransız hükümeti ülkedeki aile yapısını ve modern çalışma hayatının gereksinimlerini iyi analiz ederek çalışan kadınlara iş hayatından uzun süre kopmadan çocuk sahibi olma imkanını erken çocukluk dönemi bakımına vermekte olduğu ağırlık ile kolaylaştırması doğurganlık oranındaki başarısının bir başka önemli parçasını oluşturmaktadır. Çünkü çeşitli araştırma sonuçlarına ve istatistiki verilere baktığımızda kadınların emek piyasası içerisindeki çalışma oranı ile doğurganlık seviyesi arasında doğrudan paralel bir ilişki olduğunu görebilmekteyiz (Karabchuk et.al, 2017, Tomkinson, 2019, Gathmann, 2017). Buna genel perspektiften bir örnek verecek olursak doğurganlık oranı yüksek olan Fransa ve İsveç gibi ülkelerdeki kadınların 24-54 yaş aralığındaki çalışma oranları sırasıyla %84.4 ile %87.5 iken aynı şekilde doğurganlık seviyesi 1.5 TDH’nin altında kalan İtalya ve İspanya’da kadınların çalışma oranı sırasıyla %64.4 ve %78.3 olmuştur (Anne Chemin, 2015).
Genel olarak Fransa ailelerin çocuk sahibi olma konusundaki kaygılarının giderilmesi konusuna daha kapsamlı bir şekilde yaklaştığı görülmektedir. Ailelere sunulan yardım mekanizmalarını sadece nakit parasal yardımlar ile kısıtlamayarak yuva ya da kreş olarak tabir edebileceğimiz 0-3 yaş grubu çocukların bakım merkezlerinin altyapısını ülke çapında geliştirmenin yanı sıra bu işletmelere de sağladığı finansal katkılar ile ailelerin mali yükünün azaltılmasına katkı sağlamaktadır. Yine yapılan çalışmalarda görülmektedir ki, ailelerin çocuk yardımına en çok ihtiyaç duyduğu dönemin 0-3 yaş arası dönem olmasına karşın pek çok ülkede bu yardımlar genelde 3 veya 6 yaşından sonra ailelere erişebilir hale gelmektedir. Kadınların kariyerleri açısından bakacak olursak da emek piyasasından zaman açısından ne kadar çok uzaklaşırlarsa geri dönmeleri de bir o kadar zor olmaktadır (Karabchuk vd. 2017, Tomkinson, 2019, Gathmann, 2017). Kısaca Fransa’nın deneyiminden de fark edildiği gibi kadınlar için iş sahibi olmaları çocuk sahibi olmalarına engel olmanın aksine bir gereksinim haline geldiği görülmektedir. Ailelerin de bu dönemi rahatlıkla atlatabilmesi için devletlerin de gerekli yardımları ağırlıkla 0-3 yaş arası dönem başta olmak üzere ve çocuk bakım hizmeti tarzında sunmasının demografik göstergeler açısından daha verimli olacağı, yıllar itibariyle kanıtlamış bir deneyim olarak ortaya koymaktadır.
Avrupa’daki demografik eğilimler konusunda sıkça karşılaştırılan ülkeler arasında Almanya ve Fransa bulunmaktadır. Genel itibariyle Almanya’nın pek çok açıdan Fransa’daki benzer koşullara sahip olmasına karşın TDH’sindeki düşük oran bahse konu edilmektedir. Almanya’nın TDH seviyesine tarihsel açıdan bakacak olursak 1974’te 1.5’in altına düştükten sonra 2016’ya kadar bu oranın üzerine hiç çıkamaması ülkenin sürdürülebilir nüfus yapısı açısından oldukça endişe veren bir durum oluşturmaktaydı (Dünya Bankası, 2021). Çünkü her ülkede olduğu gibi dinamik bir emek piyasası ekonomik büyümenin bel kemiğini oluşturan faktörler arasında yer almaktadır. Yıllar itibariyle çalışabilir nüfusun (15-64 yaş arası) azalması ile yaşlıların toplam nüfus içerisindeki paylarının artması da bu kaygıları yıllar itibariyle artırmaktadır (Dünya Bankası, 2021). 2016-2019 yılları arasında ise Almanya’nın TDH’si 1.54-1.6 arasında değişen oranlarda 1.5 seviyesinin üstünde kalabilmeyi başarmıştır. Bu sıradışı yükselişin nedenlerine baktığımızda ailelere yapılan yardımlarda son yıllarda kapsamlı değişimlerin yaşandığını görebilmekteyiz (Dünya Bankası, 2021). 2019 yılı verilerine göre Almanya’da erken çocukluk eğitimi ve bakımına 33.6 milyar avro ayrılmış olup bu rakam 2018’deki ayrılan bütçeden %9.8 ve 2010’dan ise %113.6 daha fazla olduğu görülmektedir. Toplamda ise 2018’de sosyal yardımlar içerisinde ailelere yapılan yardımların 73.8 milyar avro olduğu ifade edilmektedir (EuryDice, 2021).
Bu artış oranının önemli bir kısmı Almanya’nın erken dönem çocukluk yardım olarak tanımlanan 0-3 yaş arası gruba yönelik sosyal hizmetlerin genişletilmesinden kaynaklanmaktadır. İlk olarak 2008’de kabul edilen Çocuk Terfi Kanunu’na göre (Kinderförderungsgesetz) 1 Ağustos 2013 itibariyle tüm 3 yaşın altındaki çocuklara 1 yaşına girmelerinin ardından yasal olarak gündüz çocuk bakım merkezlerinde veya diğer bir ifadeyle yuvalarda yer verilmesi hakkı sağlanmıştır. Bu kapsamda Almanya’da 2010-2018 yılları arasında 3 yaşının altındaki çocuklara 560.000 özel yuva açılmıştır. 2017-2020 yılı programı kapsamında 100.000 yeni yuvanın açılması çalışmalarını yürütürken 2020-2021 yılları içinde 90.000 yeni yuvanın daha kurulmasına yönelik gerekli fonların sağlandığı bildirilmektedir (EuryDice, 2021).
Burada bahsedilmesi gereken önemli hususlardan birisi de erken çocukluk eğitimi ve bakımı Almanya devlet okul sistemi içerisinde yer almaması nedeniyle daha önceleri ücretsiz olmayışıdır. 2013 sonrasında ise yuvaların sayısının ülke çapında artırılmasına karşın ücretleri eyalet, çocuğun yaşı ve diğer çeşitli unsurlara göre de değişmekteydi. Bu bağlamda yuva işletmelerinin bütçeleri genel olarak eyalet yardımı, ailelerin katkı payı ve merkezi hükümetten gelen yardımlardan oluşmaktaydı. Lakin Alman hükümeti 2019 yılında Çocuk Gündüz Bakımında Kalitenin ve Katılımın Daha Fazla Geliştirilmesi Hakkında Kanun’u çıkararak ülke çapında ailelerin katkı payının azaltılmasının sağlanması adına bir atılım daha gerçekleştirmiştir. Böylece bazı eyaletlerde erken çocukluk dönemi devlet yuvaları ya tamamen ücretsiz hale getirilmiş ya da ailelerin katkı payları oldukça cüzi miktarlara çekilmiştir. 2019’da çıkarılan başka önemli bir kanun ise federal hükümetin, eyaletleri, Kalite Çocuk Bakım Merkezleri Kanunu ile 2019-2022 yılları arasında 5.5 milyar avro ek yardım ile desteklemesini öngörmektedir. Bu yardımın ana amacı, eyaletlerin ailelerin katkı payının azaltılmasına ve özel bakıma muhtaç olan çocuklara ve ailelere daha fazla destek sağlamasıdır (EuryDice, 2021).
Almanya’da yuvaların aylık fiyatlarına gelecek olursak çeşitli eyaletlerde özel işletmelerin talep ettikleri ücretler değişim gösterebilmekte iken devlet yuvaları ücretsiz veya 70-200 avro arasında bir miktarı ailelerden katkı payı olarak talep edebilmektedir (Muenchen.de, 2021). Geri kalan giderler federal hükümet, eyalet yönetimi ve yerel kurumlar tarafından karşılanmaktadır. Bu noktada ücretsiz yuvalara örnek olarak Berlin ve Hamburg eyaletleri gösterilebilirken Rhineland-Palatinate bölgesinde ise 2 yaşının üzerindekilere ve Hesse ve Lower Saxony’de ise 3 yaşına geldiğinde yuvalar aileler için ücretsizdir (Iamexpat.de, 2021). Bu eyaletlerdeki erken çocukluk bakımı dönemi yardımlarının artırılması genel demografik eğilimler açısından da önem teşkil etmektedir. Çünkü batı eyaletler ile karşılaştırıldığında doğu eyaletlerindeki ailelere gösterilen sosyal yardımların daha fazla imkan sağladığı görülmektedir (Oltermann, 2016). Bu politikaların sonucu olarak da doğu eyaletlerindeki doğum oranlarının da batı bölgelerine göre daha fazla olması da bizlere erken çocukluk dönemi yardımlarının önemini bir kez daha gözler önüne sermektedir (Oltermann, 2016). Ülkenin batı eyaletlerinde de bu konuya ülke çapında önem verilmesi Almanya’nın TDH seviyesini yakın gelecekte daha da yukarıya taşıma potansiyelinin oldukça yüksek olacağını göstermektedir.
Özetle, Almanya’nın son 10 yıl içerisinde attığı adımlar bizlere erken çocukluk bakımına daha fazla önem verilmesinin somut sonuçlarının daha fazla benimsendiğini göstermekte olup AB içerisinde de aile politikaları konusunda muhtemel bir uyum sürecinin de başlatılabileceği konusunda yeni tartışmaların başlatılması gerektiğini ortaya koymaktadır. Hem ekonomik açıdan hem de nüfus bakımından AB’nin itici gücü olan bu iki ülkenin benzer politikalar yürütmeye başlaması diğer ülkelere de örnek teşkil edecek olgunluğa eriştiğini göstermektedir. Bu kapsamda İtalya ve İspanya’nın yanı sıra Avrupa dışındaki Güney Kore, Japonya ve Rusya gibi ülkelerde aile politikaları içerisinde ağırlığı 0-3 yaş arası bakıma ve kadınların istihdam oranlarının artırılması ve çalışan kadını destekleyici diğer adımların atılmasına önem vermesi ile benzer başarılara ulaşma ihtimalinin güçlü olduğunu ifade edebiliriz.
Kaynaklar:
Anne Chemin (2015). Fransa’nın Doğum Oranı Başarısının Sırrı: Kadınları Çalışmaya Alın ve Katı Aile Normlarından Kurtulun. Alınan yer: https://www.theguardian.com/world/2015/mar/21/france-population-europe-fertility-rate. Erişim tarihi: 15.06.2021.
Birleşmiş Milletler (2021). Toplam Doğurganlık Hızı. Alınan yer: https://www.un.org/esa/sustdev/natlinfo/indicators/methodology_sheets/demographics/total_fertility_rate.pdf. Erişim tarihi: 10.06.2021.
Caf.fr (2017). Avrupa Birliği’nin 28 Üye Ülkesindeki Aile Politikaları. Alınan yer: https://www.caf.fr/sites/default/files/cnaf/Documents/international/fiches%20pays/Compil%20fiches%20pays%20pays%20UE_avril2017_English_VF.pdf. Erişim tarihi: 14.06.2021.
Caf.fr (2019). Fransa’nın Sosyal Yardım Sistemi İçerisinde Aile Yardım Bölümü. Alınan yer: https://www.caf.fr/sites/default/files/cnaf/Documents/international/plaquettes%202019/Branche%20famille%20ANGLAIS%202019.pdf. Erişim tarihi: 15.06.2021.
Christina Gathmann, Björn Sass (2017). Çocuk Bakımının Vergilendirilmesi: Çocuk Bakımı Seçenekleri, Aile İşgücü Arzı ve Çocuklar Üzerindeki Etkiler. Alınan yer: https://www.iza.org/publications/dp/10813/taxing-childcare-effects-on-childcare-choices-family-labor-supply-and-children. Erişim tarihi: 16.06.2021.
Dünya Bankası (2021). Doğurganlık Oranı, Toplam (Kadın Başına Doğum). Alınan yer: https://data.worldbank.org/indicator/SP.DYN.TFRT.IN. Erişim tarihi: 10.06.2021.
Dünya Bankası (2021). Nüfus İçerisindeki Toplam 15-64 Yaş Grubu. Alınan yer: https://data.worldbank.org/indicator/SP.POP.1564.TO. Erişim tarihi: 15.06.2021.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (2021). Aile Yardımlarına Yapılan Kamu Harcamaları. Alınan yer: https://www.oecd.org/els/soc/PF1_1_Public_spending_on_family_benefits.pdf. Erişim tarihi: 15.06.2021.
EuryDice (2021). Almanya Erken Çocukluk ve Okul Eğitimi Finansmanı. Alınan yer: https://eacea.ec.europa.eu/national-policies/eurydice/content/early-childhood-and-school-education-funding-31_en. Erişim tarihi: 16.06.2021.
Iamexpat.de (2021). Almanya’da Çocuk Bakımı. Alınan yer: https://www.iamexpat.de/expat-info/family-kids/childcare-germany-kita-kindertagesstaette. Erişim tarihi: 14.06.2021.
John Tomkinson (2019). İlk Doğum Yaşı ve Sonraki Doğurganlık: Fransa’da Ergen Annelerin Durumu ve İngiltere ve Galler. Alınan yer: https://www.demographicresearch.org/Volumes/Vol40/27/. Erişim tarihi: 16.06.2021.
Muenchen.de (2021). Çocuk Bakımı. Alınan yer: https://www.muenchen.de/int/en/culture-leisure/education-employment/childcare.html. Erişim tarihi: 14.06.2021.
Philip Oltermann (2016). Almanya’da Doğum Oranı Son 33 Yılın En Yüksek Seviyesinde. Alınan yer: https://www.theguardian.com/world/2016/oct/17/fertility-rate-germany-rises-33-year-high-births-children-population. Erişim tarihi: 14.06.2021.
Tatiana Karabchuk, Kazuhiro Kumo, ve Ekaterina Selezneva (2017). Rusya’nın Demografik Durumu: Geçmişten Geleceğe. Alınan yer: https://www.researchgate.net/publication/335072885_Demography_of_Russia_From_the_Past_to_the_Present_by_Tatiana_Karabchuk_Kazuhiro_Kumo_and_Ekaterina_Selezneva_London_Palgrave_Macmillan_2017. Erişim tarihi: 16.06.2021.
Not: Bu blogda ifade edilen görüşler yazarın kendi görüşleri olup Enstitü’nün yayın politikasını yansıtmamaktadır.
Cengizhan Canaltay, 2010 yılında lisans eğitimini KIMEP Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde tamamlamıştır. Yüksek lisans eğitimini 2014 yılında sunduğu ‘Oralmanlar’ın Kazakistan Toplumuna Entegrasyonu: Türkiye Kazakları’ konulu yüksek lisans teziyle tamamlamıştır. Cengizhan Canaltay, Ocak 2015'ten itibaren Avrasya Araştırma Enstitüsü’nde araştırmacı olarak görev yapmaya başlamıştır. Eylül 2017'den bu yana müdür yardımcısı olarak çalışmaktadır. Çeşitli Kazakistanlı dergilerinde ve Bilig, Perception ve Central Asia Program gibi yabancı dergilerde makaleleri yayınlanmıştır.